GEBELİK
Gebelik Öncesi Danışmanlık ve Hazırlık
Gebelik fizyolojik bir olaydır, ancak bazen gebelik sürecinde anne ve bebeğin hayatını tehlikeye sokabilen birtakım olaylar gerçekleşebilir. Normal seyreden gebeliklerde bile kadının fizyolojisinde meydana gelen değişiklikler anne ve bebeğin yaşamını tehdit edebilir. Gebelik döneminde yapılacak olan izlemler sırasında hekimin ve diğer sağlık personelinin yapması gerekenlerin başında gebelik sırasında oluşabilecek normal değişikliklerin belirlenmesi, tıbbi ve patolojik durumların erken tespiti ve bu etkilerin en aza indirgenmesi gelir. Doğum öncesi dönem olarak adlandırılan bu dönemde anne adayında oluşabilecek sağlık sorunlarının saptanması ve tedavisi yapılabilmelidir. Gebelik döneminde bakım ile annenin sağlıklı ve komplikasyonsuz bir gebelik geçirmesi, sağlıklı bir doğum ve sağlıklı bir bebeğin doğması sağlanmalıdır. Ayrıca gebelik bakımı konusunda anne adayını bilgilendirmek de bu dönemin en önemli amaçlarından birisidir. Gebelik öncesi danışma sadece önceden tıbbi bir hastalığı olanları değil, gebeliği düşünen tüm kadınları kapsamalıdır. Anne adayının tıbbi, sosyal ve genetik durumlarının gebelik öncesinde araştırılması ve en iyi duruma getirilmesi yoluyla gebelik sonuçlarının geliştirilmesi hedeflenir. Gebelik öncesi görüşme; risk belirlenmesi ve beslenme, egzersiz, yaşam tarzı değişiklikleri gibi önerileri içerir. Anne adayı sistemik hastalıklar yönünden sorgulanmalı, diabet, hipertansiyon, epilepsi, kalp hastalıkları, varis ve damar tıkanıklığı varlığı, böbrek ve karaciğer hastalıkları, guatr bozuklukları varlığını irdelenmeli, gebeliği etkileyebilecek enfeksiyonlar araştırılmalı, gerekli tetkik, tedavi ve yönlendirmeler yapılmalıdır. Anne adayının genetik özellikleri sorgulanmalı, ailevi hastalıklar göz önüne alınmalıdır. Kadının yaşı, kilosu, varsa önceki gebelik ve doğum öyküleri detaylı alınmalı bilmiyorsa kan grubu tayini yapılmalıdır. Anne adayı ve eşi iş çevreleri ve saatleri potansiyel stres kaynakları ve tütün, alkol ve yasa dışı ilaçların kullanımı ile ağır metaller ve organik çözücüler ile temas açısından sorgulanmalıdır. Gebelikte önerilen kilo alımı, zayıf kadınlar için 12,5-18 kg., normal kilodaki kadınlar için 11,5-16 kg., fazla kilolu kadınlar için 7-11,5 kg. kadardır. Buna göre gebe kalacak kadınların ideal kiloya ulaşması önerilmelidir. Gebelik planlayan tüm kadınların gebelikten önceki 12 haftada ve gebeliğin ilk 3 ayında 400 mikrogr. folik asit alması tüm dünyada kabul görmüş bir ekoldür. Epilepsi hastalığı olan ve öyküsünde nöral tüp defektli bebek doğurmuş olan kadınlarda bu doz 1200 mikrogr. olmalı ve tüm gebelik boyunca kullanılmalıdır. Sağlıklı toplumlar için sağlıklı gebelik şarttır ve sağlıklı gebeliği de gebelik öncesi muayene ve gebeliğe kadını optimal hazırlayarak sağlamak mümkündür. Dolayısı ile tüm anne aday adaylarının planladıkları gebelikten en az 3 ay önce obstetrisyene görünmesi faydalı olacaktır.
Gebelik Takibinde Önemli Haftalar
Fertilizasyonun yani döllenmenin 8-9. gününde kanda gebelik hormonu (beta HCG) pozitifleşmeye başlar.Bu değer her 48 saatte bir yaklaşık 2 katına çıkar.Bu artış yüksek olasılıkla gebeliğin normal yerleşim ve gelişimde olduğuna işaret eder.Gebelik hormonundaki bu artışın 48 saatte % 53 ten daha az olması yüksek olasılıkla yolunda gitmeyen bir gebelikle ilişkilidir.Bu durumda ektopik (dış) gebelik veya abortus (düşük) söz konusu olabilir. Özellikle gebelik uterus (rahim) dışında yerleşmiş ise dış gebeliğin erken teşhisi medikal (ilaçla) tedavi veya operasyon gerektiren durumlarda da laparoskopik (kapalı) ameliyat şansı açısından çok değerlidir..Bu nedenle gebeliğin başından itibaren doktor kontrolü çok önemlidir! Gebelik hormonu (beta HCG) düzeyi 1500’ün üzerine çıktığında transvajinal ultrason ile 6000’in üzerine çıktığında ise abdominal (karından yapılan) ultrasonda gebelik kesesi görülebilir hale gelir. Gebelik geç ovulasyon sonrası oluşmuş ise gebelik kesesinin görünmesi de geç olabilir.Bu durumda hekim hastayı gerekli görürse aralıklı olarak kontrole çağırabilir. Fetusa (bebeğe) ait ilk kalp atımları gebeliğin 6-7. haftalarında görülmeye başlanır. Standardizasyon sağlanması amacıyla tüm kadın doğum kliniklerinde gebelik haftası gebenin son adetinin ilk gününden başlanarak hesaplanır.Tüm ultrasonografi cihazlarının kalibrasyonları da buna göre dizayn edilmiştir. Kalp atımı sonrası bebeğin gelişimi için hekim duruma göre hastayı tekrar değerlendirme gereği duyabilir. Bu haftalarda şayet gebelik öncesinde saptanan bağışılık durumu söz konusu değilse normalde asemptomatik (belirti vermeden) seyreden ancak gebelikte geçirildiğinde teratojenik (bebekte sorunlara yol açma potansiyelinde) olan toksoplazma,rubella gibi birtakım enfeksiyonların kan tetkiki ile belirlenmesinde yarar vardır.Burada önceden geçirilmiş enfeksiyon değil aktif enfeksiyon varlığı önemidir. 11-14. haftalar arası gebe muayenesi çok önemlidir.Bu muayenede bebeğin organ oluşumları çok büyük ölçüde taslak olarak (organogenez) tamamlanmıştır.11-14. haftalar arasında fetusa ait ense kalınlığı (NT) mutlaka ölçülmeli ve down sendromu tarama testi olan ikili test yapılmalıdır.Nasal bone (burun kemiği) ni görmek de bu haftada çok önemli bir bulgudur. 16-18. haftalarda şayet bir sebeple ikili test yapılamadı ise başka bir down sendromu tarama testi olan dörtlü testin yapılması için bir fırsattır. Dörtlü tarama testi ikili taramadan sonraki ikinci değerli testtir.Ayrıca bu haftada bebeğe ait pek çok anomaliyi saptayabilmek mümkün olabilmektedir.Zira bebeğin extremiteleri (el-kol-bacak ve ayaklar) en rahat bu haftalarda görülür. İlk kez 18-20. hafta aralığında başvuran hastalar veya daha önce bir sebeple down sendromu tarama testi yapılamamış hastalar için bu gebelik haftalarında üçlü tarama testi yapılması fırsatı mevcuttur. 19-21.gebelik haftalarında bebeğin organlarının en iyi görülebildiği DETAYLI VE 2.DÜZEY ULTRASON değerlendirmesinin en iyi yapılabildiği haftalardır.Bu nedenle çok önemlidir.Bu haftadan sonra bebek daha fazla büyüdükçe muayenesi zorlaşacaktır. 22-23. gebelik haftaları fetal kalp muayenesi ve gereğinde fetal eko için ideal değerlendirme haftalarıdır. Gebelikte tetanoz aşısı yapılması önerilmektedir.Doz ve zamanlama olarak farklı uygulamalar söz konusu olabilmekle birlikte genellikle 20-26. hafta aralığı uygun görülmektedir. 24-28. hafta aralığı bebeğin büyüme gelişmesinin yanısıra şeker yükleme testi yapılması gereken haftalardır.Gebelikte gelişebilecek insülin direnci nedeniyle gebelik şekeri (gestasyonel diabet) taraması amacıyla yapılan bu testin risk grubunda olanlar başta olmak üzere tüm gebelere yapılması tavsiye edilir.50 veya 75 gram tarama testleri bu amaçla kullanılabilmektedir.OGTT(şeker yükleme testi) sonucu yüksek olan hastalara tanı testi amaçlı 100 gr OGTT yapılır. 28-35 gebelik haftaları arasında doktorunuz anne ve bebeğin durumuna,bebeğin gelişimine olası sorunların varlığına göre takip programına alabilir.Bunda gebede gelişen olası sorunlar,bebeğin gelişimi,fetüs plasenta amnion sıvısındaki takip parametreleri önemlidir. 35.haftadan sonra doğuma kadar haftalık olarak NST (non-stress test) takibi yapılması önerilir.NST bebeğin kalp atımlarının bir trase halinde izlendiği belirli kriterlere göre bebeğin anne karnındaki durumunu stresse maruz kalıp kalmadığını,beslenme ve kanlanmasını gösteren değerli bir testtir.Bu testin reaktif olması bebeğin stress altında olmadığını gösterir.Doğuma yakın haftalık yapılan bu takip anne karnında ani kayıpları gelişebilecek başka soruınları önlemeye yöneliktir. Gebelikte Tansiyon takibi önemlidir.Önceden tansiyonu olan hastalarda bu risk daha da fazla iken hiç yüksek tansiyonu olmayan kadınlarda da gebelik tansiyonu (gestasyonel hipertansiyon) ortaya çıkabilir.Ayrıca preeklampsi ve eklampsi denilen anne ve bebek için hayati tehlike oluşturabilecek gebelik zehirlenmesi olarak tanımlanan durumlar ortaya çıkabilir.Bunların erken saptanabilmesi ve müdahale için de tansiyon takibi çok önemlidir. 38.hafta doğum şeklinin belirlenmesi açısından çok önemlidir.İlk gebeliği olan olgularda bu haftada yapılacak Ultrason ve muayenede bebeğin ağırlığı, geliş şekli, plasenta (bebeğin eşi) nın yerleşim yeri, NST ve annenin pelvik yapısı (doğum kanalı) nın normal doğuma uygun olup olmadığının değerlendirilmesi ile bebeğin yerleşimi irdelenir.Şayet normal doğuma engel bir durum varsa böylece önceden riskler saptanmış olur. Aksi bir durum yoksa ya da anne isteği veya tıbbi gereklilik nedeniyle daha önce sezeryan kararı alınmadı ise beklenen doğum tarihi son adetin ilk gününden itibaren 40 haftadır.
Yüksek Riskli Gebelikler
enel olarak gebelik, kadın hayatının fizyolojik olarak normal ve eşsiz bir dönemi olarak değerlendirilmelidir. Bununla birlikte annenin veya bebeğin önceden var olan ya da beklenmeyen bir hastalığı gebeliği komplike edebilir. Risk, olumsuz bir sonucun olabilirliği veya olasılığı artıran faktörler olarak tanımlanır. 4 boyutlu ultrason Gebeliğin anne veya çocuk açısından olumsuz sonuçlanma olasılığı genel toplum arasındaki sınır riskten tanımlanabilen risk faktörü varlığından yüksekse “yüksek riskli gebelik” olarak adlandırılır. Risk değerlendirmesinde hastanın tıbbi, gebelikle ilgili ailevi ve genetik hikayesine yönelik sorular, beslenme alışkanlıkları, ilaç kullanımı, çevresel maruziyetler, hayat tarzı ve sosyal konumlar yer alır. Risk belirlemede belli başlı önemli faktörler vardır; Genetik faktörler, etnik faktörler, sosyoekonomik faktörler, mesleki faktörler, anne yaşı. Bu faktörlerden genetik faktörlerde amaç, problemli çocuğu olma ihtimali yüksek olan hastaların sağlıklı doğurma şansını en yükseğe çıkartmaktır.
Gebelikte Anomali Taramaları
Gebe kadın yapısal sorunu olmayan sağlıklı çocuk dünyaya getirmek ister. Genel toplumda büyük (major) anomalili çocuk sahibi olma riski %3-5 civarındadır. Fetal anormallikler için kullanılan ultrason ve biyokimyasal tarama testlerinin artan karmaşıklığının getirdiği yeteneklerin hem hekim açısından hem de hasta açısından önemi büyümektedir. Gebeliğin 11-14. haftası arasında rutin ultrason incelemesinin en sık karşılaşılan endikasyonları şunlardır; embriyonun yaşadığının değerlendirilmesi, gebelik yaş tayini, çoğul gebeliklerin saptanması ve tipinin belirlenmesi, ense kalınlığı ölçümüne bağlı olarak bebekte kromozomal anomali araması yapılması, 11-14. haftalar arasında ultrasonografi ile birlikte yapılan laboratuvar testleri şu an için fetal kromozomal anomali tanısında kullanılabilecek en önemli veridir. Fetal anomalinin değerlendirilmesi; teknolojik gelişmelerle özellikle yüksek frekanslı transvajinal ultrasonografi ile birçok ciddi fetal ve yapısal anormalliklerin tanısı gebeliğin 14. haftasından önce mümkün hale gelmektedir. Gebelik haftasının tayini; Son adet tarihi ile gebelik haftası tayini genellikle güvenilir olmayan bir yöntemdir. Kadınların ancak % 40 kadarı son adet tarihinden emin olduklarını bildirmişlerdir. Emin olduklarında dahi ultrasonografi bulgularıyla karşılaştırıldıklarında gebelik haftasını tam olmayarak belirttikleri daha sıklıkla görülmüştür. Gebelik yaşının son adet tarihine göre daha yüksek olarak belirtilmesi uzamış gebelik oranını artırmaktadır. Son adet tarihine göre gebelik yaşının tahmin edilmesi hem rastgele hataya hem de gebelik yaşının sistematik olarak yüksek belirlenmesine yatkınlık yaratmaktadır. Bu durum büyük olasılıkla geç yumurtlamaya bağlıdır. 6 haftadan önce gebelik tayini gebelik kesesinin tanımlanması ve boyutlarına göre yapılmaktadır. Gebelik kesesinin boyutları gebelik yaşı ile ilgilidir. İkili Test; 11-14. haftada anne kanında bakılan birtakım serum belirteçleri vardır. Bunlar serbest Beta-HCG ve PAPP-A dır. Serbest Beta-HCG değeri Down Sendromlu bebeklerde artmıştır, PAPP-A değeri ise daha düşük olarak saptanmaktadır. Ense kalınlığı, PAPP-A ve serbest Beta-HCG düzeyi ile birleştirildiğinde Down sendromu için hesaplanmış saptama hızı yaklaşık % 60 civarındadır. Anne yaşı, ense kalınlığı, PAPP-A ve serbest Beta-HCG ölçümü ile birlikte tarama bu kromozomal anomalilerin saptanmasını yaklaşık % 90’ a kadar çıkartır. Anne yaşı, gebelik yaşı, ense kalınlığı ve anne serum belirteçleri birleştirilerek gebeliğin 11-14. haftaları arasında yapılan ikili tarama testi bize oldukça yol göstermektedir. Üçlü Test; İkinci 3 aylık dönemde anne kanında serbest Beta-HCG, Estriol ve AFP proteinlerinin değerlerinin anne yaşı ile birleştirilmesiyle oluşturulan üçlü tarama testi yapılır. Amniyosentez; Fetal anomalilerin tarama testleri belirli oranlarda risk verir ki bu risk sınır değeri 1/270 dir, buna göre üçlü testinde anomali riski 1/270’ den büyük yada 35 yaş ve üzerindeki gebelerde amniyosentez anne karnındaki bebeğin kromozom yapısını % 100’e yakın ortaya koyar. Steril koşullarda anne karnında bebeğin bulunduğu ortamdan iğne ile alınan yaklaşık 20cc amniyon sıvısı enetek incelemeye tabii tutulur. Komplikasyon oranı ehil ellerde oldukça düşük ( %2-%0,2) olan bu testte bebeğin başta Down Sendromu olmak üzere birtakım anomalileri tespit edilir, ancak gebeliğin devamı ya da sonlandırılması kararı her zaman aileye aittir, bizler sadece olabilicek patolojileri ortaya koymak ve alternatifler sunmakla yükümlüyüzdür. Amniyosentez sonrasında rastlanabilecek en önemli komplikasyon zarların açılması ve anne ve bebeği etkileyebilecek koryoamniyonit tablosu ve düşüktür. Kan uyuşmazlığı olan gebelerde amniyosentez esnasında herhangi bir kanama ihtimaline karşı işlem sonrası uyuşmazlık iğnesi yapılmalıdır. Koryonvillus örneklemesi (CVS); Genellikle 10-13. haftalar arasında yapılmaktadır. Karın yolundan ya da rahim ağzından yapılabilmektedir. Bir nevi oluşmakta olan plasentadan parça koparmak demektir. CVC komplikasyonları amniyosentez ile benzerdir. Avantajı anomalili bir fetüsü çok daha erken tanımaktır. Kordosentez; Genellikle CVC ya da amniyosentez sonuçlarının şüpheli olduğu ya da hızlı sonuç alınması gerektiği durumlarda genetik analiz için fetüsün kan hücrelerinin temininde kullanılır. Fetal kanda kromozomal analiz genellikle 24-48 saat içinde sonuçlanır. Fetal kan örneği, gerekliyse metabolik hematolojik testler, asit baz analizi, viral kültürler ve immünolojik çalışmalar içinde gönderilir. Yine ultrasonografi eşliğinde rahim geçilerek bebeğe ait damarlardan kan alınması tekniği uygulanır. Kordosentezin pek çok komplikasyonu amniyosenteze benzemektedir. Diğer komplikasyonları arasında göbek kordonundan kanama yada bebekle anne arasında bir kanama ve bebek kalp atımlarında azalma yer almaktadır. İşlemle ilgili bebekte ölüm % 1,4’ tür. Ama prosedürün endikasyonuna ve bebeğin durumuna göre farklılık gösterebilir.
Doğum Sonrası Vücut
Bebek ve eşinin doğumundan sonra başlayan ve anne vücudunda gebelik sırasında meydana gelen fizyolojik değişikliklerin ortadan kalkması ve genital organların gebelikten önceki şekillerine dönmesine kadar olan döneme lohusalık dönemi denir, ortalama altı hafta kadardır. Ancak annedeki organ ve sistemlerin gebelik öncesi dönemdeki haline dönmesi aylarca da sürebilir. Lohusalık döneminde gebelik sırasında meydana gelen fizyolojik değişikliklerin tekrar eski halini almasına involüsyon denir. En önemli involüsyon rahimde meydana gelir. Gebelik sırasında rahimin hacmi ve ağırlığı önemli derece artar. Doğumdan sonra ise hızla eski halini almaya başlar. Vagina doğumu izleyen dönemde ödemlidir. Yumuşak ve gevsek olan vaginada morartılı sahalar vardır. Bebeğin geçişi sırasında ileri derecede gerilen Vagina doğumu takiben oldukça yavaş eski haline döner. Ancak hiçbir zaman eski halini almaz. Küçük ve büyük dudaklarda involüsyona uğrar ama tamamen eski haline dönemez biraz gevşek ve sarkık kalır. Ciltteki renk değişikliği lohusalık döneminde hızla azalır ve deri on gün içerinde eski görünümüne kavuşur. Lohusalık döneminde özellikle emzirme ile terlemenin fazla olması cilt dokusundaki ödemin hızla çözülmesine yardım eder. Gebelik sırasında gerilen karın duvarı doğumdan hemen sonra sarık bir görünüm alır. Yine gebelik sırasında karın derisi üzerinde mavimtırak kırmızı görünümlü stria gravidarum denilen gebelik çizgileri doğumdan sonra gümüşi beyaz renkli parlak şerit halini alır. Bebek ve eşinin atılışı, doğum sonu kanama, terleme ve akıntı ile lohusalığın ilk on gününde ortalama sekiz kilogramağırlık kaybedilir. Doğumla birlikte artmış olan nabız sayısında normale döner, kan tablosu doğumu izleyen 8-10 günde normale döner. Doğumdan sonra mide ince barsaklar ve kalın barsaklar eski durumunu ve yerini alır. Lohusalığın ilk günlerinde karın şişliği ve kabızlık görülebilir. Doğumdan hemen sonra idrar kesesinde ödem ve kızarıklık meydana gelir. Mesane kapasitesi artmış, mesane içi sıvı basıncına karşı duyarsızlık olabilir. Buna bağlı olarak aşırı gerilme, mesaneni boşalamaması ve artık idrar gibi durumlar ortaya çıkar. Mesanede kalan bu idrar enfeksiyon yerleşmesine uygun bir ortam oluşturur. Emzirmeyen kadınlarda adet kanamaların başlaması 12. haftaya kadar uzayabilir. Emziren kadınlarda emzirme süresi ne kadar uzunsa adet kanamasının başlaması da o kadar geç olur. Düzenli süt veren annelerde ilk adet 1 yıla kadar gecikebilir. Genel olarak ilk 6 haftada izlenen adet periyotlarının yumurtlamasız olduğu kabul edilir ancak adet bir defa başladığında takip eden periyotların yumurtlamalı olma şansı hızla yükselir.
Gebelikte Beslenme
1 –Kalori ve Ağırlık Artışı Gebe bir kadın gebe olmayana göre günde yaklaşık fazladan 300 kaloriye ihtiyaç duyar. Bu da yaklaşık %15′lik bir artış yani 2300 kalori/gün’dür. Günlük kalori gereksinimindeki artış sadece %15 iken bazı maddelere olan ihtiyaçtaki artış 2 katına kadar çıkabilir. Bu durum fazla beslenmenin değil dengeli beslenmenin önemini ortaya koymaktadır. Gebelikteki kalori tüketimi ilk 3 ayda en az düzeydeyken bu dönemden sonra hızlı bir artış gösterir. İkinci 3 ayda bu kaloriler başlıca plasenta ve embriyo gelişimini karşılarken son 3 ayda ise temel olarak bebeğin büyümesine harcanır. Normal sağlıklı bir kadında tüm gebelik boyunca önerilen kilo artışı 11-13 kg. Bu 11 kilonun 6 kilosu anneye, 5 kilosu ise bebeğe ve beraberindeki oluşumlara (plasenta, amniyon sıvısı) aittir. 2 – Karbonhidratlar Vücudun kalori gereksinimi 3 temel enerji kaynağı olan proteinler, yağlar ve karbonhidratlardan sağlanır. Eğer karbonhidratlar yetersiz alınırsa vücudunuz enerji sağlamak için proteinleri ve yağları yakmaya başlar. Böyle bir durumda 2 sonuç ortaya çıkabilir. Birincisi bebeğinizin beyin ve sinir sitemi gelişimini sağlayacak yeterli protein olmaz, ikincisi ise ketonlar ortaya çıkar. Ketonlar yağ metabolizmasının ürünü olan asitlerdir ve bebeğin asit baz dengesini bozarak beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilirler. Bu nedenle hamilelikte karbonhidrattan fakir diyet önerilmez Pirinç, un, bulgur biri kompleks karbonhidrat kaynakları anne için enerji kaynağı olmanın yanı sıra B grubu vitaminleri ve çinko, selenyum, krom, magnezyum gibi eser elementleri bol miktarda içerirler. Karbonhidratlar fazla miktarda tüketildiğinde ise bebek açısından ekstra bir yarar sağlamadıkları gibi sadece anne adayının aşırı kilo almasına neden olurlar.Bu da zaten gebelikte artmakta olan insülin drencini daha da artırarak gebelik diabeti gelişimine zemin hazırlayabilir. 3 – Protein Proteinler hücrelerin temel yapı taşlarıdırlar ve amino asit denilen yapılardan oluşurlar. Doğada toplam 20 çeşit amino asit vardır. Amino asitlerin bir kısmı vücutta diğer maddelerden üretilebilirken esansiyel amino asit adı verilen 8 tanesi vücutta üretilemez ve mutlaka besinler yolu ile dışarıdan alınmaları gerekir. Hayvansal proteinler bu 8 amino asidin tümünü de içerdiğinden çok önemlidirler. Hamile kadınların günde 60-80 gram protein almaları önerilir. Proteinin ana kaynağı hayvansal gıdalardır. Et, kümes hayvanları ve balık protein içerirler. Bunun yanı sıra süt ve süt ürünleri de hayvansal protein ihtiyacının karşılanmasında önemlidir. 4 – Süt ve süt ürünleri Gebe bir kadın güçlü kemikler ve dişler için bebeğe gerekli olan kalsiyum ve diğer elementleri sağlamak maksadıyla en az 1-2 bardak süt içmelidir. Sütün pastörize olması önemlidir. Az yağlı sütler kilo alımı yönünden tercih edilebilir. Gaz ve hazımsızlık nedeni ile (laktoz intoleransı) süt içilemeyen durumlarda bunun yerine 1-2 kase yoğurt yenebilir. Kalsiyum alımının yetersiz olması durumunda dışarıdan verilecek ilaçlar ile destek sağlanabilir. 5 – Et, balık, kümes hayvanları, yumurta, kuru baklagiller Bu gıdalar vitamin ve mineral yanında protein de sağlarlar. Gebe kadında ve bebeğinde doku gelişimi ve yeni doku oluşumu için protein şarttır. Bu tür gıdalardan zengin beslenmek faydalıdır. Etler iyi pişmiş olarak tüketilmeli çeşitli paraziter enfeksiyonlardan uzak kalmak için çiğ et tüketiminden kaçınılmalıdır. 6– Vitamin ve mineral desteği, demir ve folik asit Dengeli ve doğru beslenen hamile bir kadında dışarıdan vitamin desteği zorunlu değildir. En iyisi vitamin ve mineralleri doğal gıdalar ile almaktır. Enfeksiyonlardan korunmak için meyve ve sebzelerin iyi yıkanmış olmasına özen gösterilmelidir. Doğru beslenildiği takdirde vitamin ve mineral desteğine gerek olmaz. Ancak demir ve folik asit bu durumun dışındadır. Folik asit bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi için kilit öneme sahip olduğundan hamile kalmadan önce alınmaya başlanması gerekir. Gebelikteki artmış demir gereksinimi doğal yollardan karşılanamaz. Bu nedenle özellikle gebeliğin 2. yarısından sonra dışarıdan verilen demir ilaçları ile destek yapılır. Bizim toplumumuzda demir eksikliği anemisi çok sık görüldüğünden gebeliğin başında yapılan kan sayımında anemi saptanması durumunda gebeliğin en başından itibaren desteğe başlanabilir. Gebelikte demir kullanımının bir başka önemi de kansızlık olmasa dahi hem anne adayının hem de bebeğin demir depolarını yeterli şekilde doldurmak için gerekli olmasıdır. 7 – Tuz Gebelikte özel bir tuz kısıtlaması şayet tansiyon yüksekliği, kalp hastalığı gibi özel durumlar yoksa zorunlu değildir. Hamile bir kadın günde 2 gram tuz almalıdır. Yetersiz ya da aşırı tuz alımı anne adayının sıvı elektrolit dengesini olumsuz şekilde etkiler.Yine de özellikle aşırı tuz tüketiminden kaçınmak her sağlıklı insan gibi ödemin yoğun olduğu gebelik döneminde de uygun bir tutum gibi görünmektedir. 8– Vejetaryen Diyet Sakıncalı olmakla birlikte belirli kurallara uyulmak kaydıyla gebelik sırasında vejetaryen diyete devam edilebilir. Ancak bu durumda doktor ve gerekirse diyetisyen yardımı ile besin düzenlemesine profesyonel destek sağlanması; et ve et ürünleri nedeniyle oluşabilecek besinsel açığı diğer bazı gıda ve vitaminlerle yerine koymak uygun bir yaklaşım olacaktır. 9-Su-sıvı Gebelikte sıvı alımı çok önemlidir. Susama hissi olmasa dahi günde 8 bardak su alınmalıdır. Yeterli miktarda su alımı ile kandaki toksinler seyreltilmiş olur, gebelikte kabızlık sorunu azalır. Ayrıca su alımı, cildin esnekliğini koruması ve çatlakların oluşumunda azalmaya yardımcı olur. 10-Kahve-Çay Gebelikte kafein alımı kısıtlanmalıdır.Günde 1 fincan kahve ya da nescafe tüketilebilir. Fazlası rahim kasılmalarını artırabileceğinden önerilmemektedir.Çay mümkünse açık ve çok abartılı miktarlara kaçmadan tüketilmelidir. Özellikle gebeliğin erken döneminde olan bulantılarda az az ve sık sık beslenmek bulantı ve şişkinliği azaltır. Gebelik bulantıları için tuzlu ve katı besinler (kraker vb) faydalı olabilir.
Gebelikte Egzersiz
Son yıllarda kadınların çeşitli egzersiz programlarına olan ilgilerinin giderek artması bu aktivitelerin gebelikte de sürdürülmesine hatta özellikle bu dönemde estetik kaygılarla egzersiz yapma isteğine yol açmıştır. Fiziksel yönden aktif olan kadınların daha kolay doğum yaptıklarına dair kanıtlar çok eskilere dayanmaktadır. Gebelikte güvenli egzersiz sınırları nedir, ne tip egzersiz yapılmalıdır, egzersiz şiddeti ne olmalıdır, egzersizin anne ve bebekteki etkileri nelerdir, egzersiz doğumu kolaylaştırır mı ve doğum sonuçlarını nasıl etkiler? Gebelikte egzersizle ilgili çalışmalar sayıca az olup sonuçlar genellikle çelişkilidir. Bununla birlikte güvenlik sınırlarına dikkate edilerek yapılan orta düzeyde egzersiz kalp-damar kondüsyonunu sağlamakta ve gebelikte oluşabilecek kas-iskelet sistemine ait sorunları en aza indirgemektedir. Gebelikte Egzersizin Amaçları ve Kapsamı Gebelikte gerek fiziksel, gerekse ruhsal sağlığın korunabilmesi için kontrollü bir egzersiz programı oldukça yararlıdır. Egzersiz yapmak isteyen kadınların doğum ekibiyle işbirliği içinde olmaları esastır. Düzenli yapılan egzersiz faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz; Fiziksel kondüsyonun korunmasını sağlar, duruş bozukluklarını önler, dolaşım ve sindirim işlevlerini düzenler, doğum için gereken kas aktivitesini destekler, annenin kilo kontrolünü sağlar, doğum sonrası iyileşmeyi hızlandırır. Gebelikte olan değişiklikler göz önüne alınarak hazırlanacak egzersiz programı ve doğuma hazırlık eğitimi kapsamı genel olarak şöyle olmalıdır; Düzgün bir duruş eğitimi, uygun vücut mekaniklerinin öğretilmesi, doğum sonrası çocuk bakımı için kolların kuvvetlendirilmesi, artan vücut ağırlığının taşınması için bacakların kuvvetlendirilmesi, ödem, varisler ve krampları önlemek için egzersiz ve eğitimler, pelvik taban kas kontrolü için egzersiz ve eğitimler karın kaslarının kuvvetlendirilmesi, kalp-damar sisteminin korunması için aerobik egzersiz programı, doğumda kullanılacak kasların kuvvetlendirilmesi, gevşeme tekniklerinin öğretilmesi, solunum tekniklerinin öğretilmesi, doğum sonrası egzersiz programlarının belirlenmesidir. Egzersizin sakıncalı olduğu bazı durumlar vardır; kalp hastalığı ve ciddi akciğer hastalığı olan gebelerin egzersiz yapabilmeleri için kontrolden geçmeleri gerekmektedir. Gebelikte egzersizin kesinlikle yapılmaması gereken durumlar şunlardır; vajinal kanama, gebeliğe bağlı hipertansiyon, erken doğum öyküsü, anne karnında gelişme geriliği, rahim ağzı yetmezliği, plasentanın önde geldiği plasenta previa ve suların erken gelmesi durumu. Gebelikte egzersizin sınırları nelerdir; Gebelikte yapılan egzersizin hem anne adayı hem de bebekte yaratabileceği potansiyel tehlikelerin önlenmesi için yapılan aktivitenin tipi, şiddeti ve süresinin bilinçli bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Bunun yanı sıra gebelik yaşı da aktivite seçimi ve egzersizin dozunun ayarlanmasında bir ölçüdür. Gebelikte sürekli ve gereksiz eforun olumsuz etkileri şunlardır; Gebelikte sürekli ve şiddetli eforun negatif etkileri hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda gösterilmektedir. Bu etkiler anne karnında gelişim geriliği, bebekte anomaliler, santral sinir sistemi anomalileri, nöral tüp defektleri ve erken doğumdur.
Anne Sütü ve Emzirme
Yeni doğan bebeğin beslenmesini sağlamak üzere gebelik süresince hazırlanan meme bezleri faaliyete geçerek süt salgılanmasına başlar. Gebelik sırasında hormonların etkisiyle gelişen meme bezlerinden süt salgılanabilmesi için prolaktin hormonuna, salgılanan sütün kanallardan atılabilmesi için de oksitosin hormonuna ihtiyaç vardır. Doğum yapan kadında süt salgısı doğumu izleyen 24-72 saat içerisinde başlar. Süt salgısı başlamadan önce memelerde şişlik, lokal ısı artışı, sertleşme ve hafif ağrı görülür. Memeden ilk gelen süt bebeği enfeksiyonlara karşı koruyucu ve bağışıklık özelliği yüksek kolostrum denilen süttür. İnsan yeni doğanı tüm memelilerde kangurular hariç en zayıfı ve anneye en çok bağımlı olanıdır. Meme anneden herhangi aktif bir uyarı almadan 4. gebelik ayından itibaren süt vermeye tam olarak hazırdır. Meme başı duyu ve sinir uçları yönünden zengindir. Montgomeri bezleri denilen ter bezleri mevcuttur ve bunlar kıl kökü taşımazlar. Meme başı uyarımı prolaktin ve oksitosin hormonu salgılanmasında önemli rol oynar. İnsan sütü meme bezi salgısının içeriğinde değişkenlik gösteren bir salgıdır. Kolostrum denilen ilk gün sütü olgun sütten farklıdır. Süt içeriği gün içinde ve zaman geçtikçe değişiklik göstermektedir. Bu değişikliğin önemli bir kısmı bebeğin barsaklarının fizyolojik gelişimine yardımcı olmaktadır. Sütün içeriğindeki maddelerin çoğu birden çok role sahiptir. İnsan sütü 200’ den fazla maddenin katkısıyla oluşmaktadır, süt içeriğiyle ilgili sonuçlar verilirken süt içeriğinin emzirmenin evresi, günü, saati, beslenme süresi ne zaman örnekleme yapıldığı, annenin beslenmesi ve kişisel değişiklikler ve faktörlerden etkilenmektedir. Sütün pompayla ya da emzirirken alınması bile farklı sonuçlar doğurabilmektedir. Süt pompalarının kullanılması sütün içeriğini etkilemektedir. Annenin diyetinin yeterli olmaması sütün içeriğinden çok miktarın azalmasıyla karşımıza çıkmaktadır. Sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde anne diyeti istenen vasıfta olmasa da tüm bebeklerin anne sütüyle beslenmesi tavsiye edilmektedir. Olgunlaşmış sütün %87’ si sudur. Dolayısıyla süt miktarını artıran en önemli faktörlerden birisi de annenin su tüketiminin düzeyidir. Anne sütüyle beslenen bebekler diğer besinlerle alınabilecek mikroorganizmalarla daha az karşılaşırlar. Anne sütünün enfeksiyon koruyucu özelliği oldukça önemlidir. Emzirme; tüm dünyada bebeklerin beslenmesinde tercih edilen anne sütüdür. Özellikle yaşamın ilk 6 ayında anne sütü ideal bir besin kaynağıdır, daha sonraki 6 ay içinde ek besinlerle birlikte emzirmeye devam edilebilir. Emzirmenin daha uzun sürdürülmesi isteğe bağıdır. Son yüzyıldaki teknolojik gelişmeler anne sütüne oldukça yakın mamaların hazırlanmasına olanak tanımıştır. Çoğu annenin bu mamaların kullanımını uygun ve rahat bulması emziren anne sayısının tüm dünyada çok fazla azalmasına neden olmuştur. Gelişmemiş ülkelerde bu azalma bebek sağlığı açısından çok zararlı sonuçlar doğurmuştur. Son 15-20 yılda özellikle iyi eğitimli ailelerde emzirmeye yönelim artmıştır. Emzirmenin yararları son bilimsel çalışmalar ışığında daha iyi anlaşıldığı için gebelikte ve gebelik sonrası sağlık hizmeti verilirken emzirme konusunda eğitim ve yönlendirmeye son derece önem vermemiz gerekmektedir emzirme ve mamayla beslenmenin avantaj ve dezavantajları anneyle konuşulmalıdır. Günümüzde ailelerin küçülmesiyle çoğu evde eskiden olduğu gibi emzirme konusunda anneyi destekleyecek aile bireyleri bulunmamaktadır. Doğum sırasında ve doğumdan sonra annenin doğum yaptığı kuruluştan aldığı destek emzirme açısından belirleyici etki yapabilmektedir. Eğer yakın ve sıcak bir destek verilirse ve anneyi ilk günlerde emzirirken karşılaştığı sorunların çözümünde yeterli yardım yapılırsa anne emzirmekte başarılı olmakta ve evine emzirerek gitmektedir. Bir anne gebelik döneminde kendisini takip eden sağlık elemanlarının yardımı ve bilgilendirmesiyle emzirme konusunda kararını vermelidir. Anne gebeliği sırasında doğum ve doğum sonrası gelişmeler konusunda aydınlatılırsa kendini daha güvende hisseder. Emzirmenin çok çeşitli yararları vardır. Bunlar; besleyici özellikleri türe spesifikliği yani anne sütü insan türünün spesifik ihtiyaçlarını karşılayan en önemli besindir. Bebeğin enfeksiyonlardan korunması, alerjiye karşı koruma, psikososyal eğitim, annede doğum sonrası iyileşmenin hızlanması, kendini iyi hissetmek, kemik erimesi riskinin azalması, yumurtalık kanseri riskinden koruyucu etki ve meme kanserinin azalmasıdır. Doğumdan sonra ne kadar erken emzirme sağlanırsa ilerde emzirme başarısı, emzirme süresi o kadar artar. Emzirme teknikleri; Uzun yıllardır bilindiği gibi annesinin karnının üzerine konulan sağlıklı bebekler memeyi bulup emmeye başlayabilmektedir. Ama annenin doğru emzirme tekniklerini öğrenmesi hem emzirmenin uzun süreli olması hem de emzirmeye bağlı komplikasyonların daha az görülmesini sağlamaktadır. Emzirme teknikleri üç bölümde ele alınabilir;1. bölüm meme başının bebeğin ağzına doğru verilme teknikleri, 2. bölüm emzirirken bebeğin doğru tutulma teknikleri, 3. bölüm ise emzirirken genel olarak ele alınması gereken kurallardır. Daha önce hiç emzirmemiş annelere ilk emzirme denemelerinde eğitici yardım verilmelidir. Daha önce emzirmiş olanlarsa gözlenerek hata varsa düzeltilmesine çalışılmalıdır. Meme başının bebeğe verilmesinde meme başının areola denilen siyah kısmı tamamen bebeğin ağzında olmalıdır. Meme başının alt dudağın ortasına dokundurulması bebeğin ağzını açmasını sağlayabilmektedir. Yanlış teknikler meme başlarında ciddi anlamda yaralara sebep olmaktadır. Bebeğin tutulması pozisyonları; beşik pozisyonu, yan yatma pozisyonu, ve futbol pozisyonu gibi pozisyonlardır. Emzirme işlemi rahat ve sakin bir ortamda yapılmalıdır. Bebeğin ısısının korunması çok önemlidir. Bazı anneler doğumdan hemen sonra doğumun etkisiyle titreme atağı geçirmektedir. Bu sırada annenin bebeğine yeterli sıcaklık veremeyeceği için ek yöntemlerle gerekli ısının sağlanması önemlidir. Anneyle bebeğin birlikteliği mümkün olduğunca erken başlamalıdır, zor doğumlar, sezaryen doğum, doğum sonrası komplikasyonlar ve preeklempsi durumlarında en kısa sürede birliktelik sağlanmalıdır. Doğum şekillerinden kaynaklanan sorunlar emmeyi geciktirip zorlaştırsa da anneye yeterli destek verilirse aşılamayacak engeller değildir. Annenin giysileri memeyi sıkıştırmayan ve emzirme sırasında memenin ele alınmasını engellemeyecek şekilde önü açılabilir olmalıdır. Bebeğin başı asla memeye doğru itilmemelidir. Bebek emerken uyursa anne bebeği uygun şekilde memeden ayırmalıdır. Uyku sırasında emme meme başı açısından sakıncalıdır. Anne bir süre bekledikten sonra bebeği uyandırıp tekrar memeyi vermelidir. Bebeği uyandırırken battaniyenin açılması ve nazik uyarılar verilmesi yeterli olur. Bebeğe ağrılı uyaran verilmemelidir. Bebek ilk memeyi boşaltana kadar emdikten sonra kucağa alınarak gazı çıkarılır ve uyanıksa ikinci meme verilir. Sonraki emzirmede ikinci verilen memeden başlanmalıdır. Emzirirken saat tutmak çok doğru değildir. Bebek meme başını ağzına doğru olarak alabilmişse ve emzirme sırasında ağrı duymuyorsa emzirme annenin ve bebeğin isteğine göre ayarlanabilir. Genellikle emzirme 15 dakika civarında sürer, bebek her iki memeyi 4’ er dakika emdiğinde alabileceği maksimum sütün yaklaşık % 85’ ini almış olur. Sık ve küçük emzirmeler süt salgısı, süt boşalması ve annenin strese girmeden emzirmeye alışması için başlangıçta tercih edilebilir. Gece bebek annesinin yanında değilse uyanık olduğunda emzirmek için annesinin yanına getirilmelidir. Emzirmenin 1,5 saatten çok yapılması yararlı olmaz. Emzirme kesilecekse bunun yavaş yapılması ve özellikle çalışan annelerde sabah ve akşam emzirmeye devam edilmesi ya da bebeğin aldığı diğer besinlerin miktarı arttıkça emzirmenin, bebeğin isteğine uygun olarak azaltılması anneye daha az rahatsızlık vermektedir. Emzirme sorunları Sütün baskılanması; Doğumdan sonra annelerin bir kısmında anne ya da bebek hastalığı, annenin emzirmek istememesi ya da bebek ölümlerinde süt akımını durdurmak gerekir. Doğumdan sonra kolostrum döneminin başlaması ile memede şişme ve ağrı başlamaktadır. Geçici bir süre devam eden bu olay azalarak kaybolmaktadır. Basit ağrı kesicilerin kullanılması, meme başının uyarılmasından kaçınılması, hafif sıkı bir sütyen kullanılması, meme üzerine buz uygulanması ya da çok sıkıntı olursa pompayla memelerin boşaltılması 1 hafta içerisinde süt üretiminin gerilemesini sağlamaktadır. Doğum sonrasında ilk 6 hafta içinde ani olarak süt verme kesilirse annede süt verme ateşi bulgusu ortaya çıkmaktadır. Genellikle 3-4 gün süren bu ateşi enfeksiyon ateşiyle karıştırmamak gerekir. Süt vermede yetersizlik; Emziren annelerin % 15’ inde önceleri yeterli olan süt salgısında sıklıkla ilk 3 ay içinde azalma olmaktadır. Emme refleksinin yetersiz olması üretilen sütün yeterli boşalamaması sonucunu doğurur. Bu da süt üretimini azaltır. Süt üretimini artırmak için bir takım ilaçlar kullanılabilir. Doğum sonrası meme şişliği; Doğumdan sonra 2-4 günlük dönemde sık rastlanan normal bir durumdur. Meme dokusunda ödem, süt birikmesi ve damarlarda tıkanıklık vardır. Memenin şişmesi meme başının kısalmasına neden olarak emmeyi zorlaştırır. Asıl durum sütün fazla yapılması değil boşaltılmasının zorlaşmasıdır. Gece ve gündüz düzenli emzirme meme şişliğini azaltır. Bebeği günde 8-12 kez emzirmeye dikkat etmek, gece de olsa emzirme arasındaki süreyi 5 saatten fazla geçirmemek önleyici faktörlerdir. Sıcak bir duş alınması ya da sıcak kompres uygulanması süt akışını artırır. Geleneksel olarak şiş meme üzerine uygulanan soğuk lahana yapraklarının şişliği azalttığı ve süt akışını artırdığı bilinmektedir. Ağrılı meme başı; Meme başı ağrısının tedavisi meme şişliğinin düzeltilmesinden daha zordur. Doğum sonrası ilk haftada anneye emzirme desteğinin iyi yapılması bu sorunu azaltmaktadır. Emzirme tekniğine uyulmadığı takdirde bebek meme başını ve siyah bölgeyi tamamen ağzına alamadığından damaklarıyla emmeye çalışarak meme başını ezmekte ve meme başında çatlaklara ve ağrıya neden olmaktadır. Ağrılı ve çatlaklar oluşmuş meme başına iyi bir bakım yapılmalıdır. Emzirdikten sonra meme başı süt artıklarından temizlenip meme başı üzerine epitelizasyonu artırıcı kremler sürülerek kağıttan yapılmış meme pedleri konularak giysilere sürülmesi önlenmelidir. Emzirmeden önce meme başı tekrar temizlenip en az ağrılı olan memeden başlanarak emzirme yapılmalıdır. Süt kanallarının tıkanması ve ağrılı meme kitleleri; Yeterli emzirememe nedeniyle gördüğümüz sorundur. Annenin yan tarafına yatarak uyuması süt kanallarının tıkanmasını azaltmaktadır. İçeri çekik meme başı genellikle gebelik sırasında tespit edilir ancak gebelik sırasında meme başını düzeltici işlemler meme başı uyarısı ile doğumun erken başlamasına neden olabilir. Ancak doğumdan sonra elektrikli meme pompasıyla meme başının normale dönmesine çalışılabilir ya da meme başı aplikatörleri kullanılabilir. Doğum sonrası mastit (meme enfeksiyonu); Meme enfeksiyonuna çoğunlukla bebeğin ağız florasındaki mikroplar neden olmaktadır. Süt iyi bir kültür ortamı olduğu için süt birikmesi enfeksiyon oluşumda önemli bir faktördür. Mastitte yatak istirahati, sıvı alımının artırılması ve meme başı çatlağı varsa tedavisi gerekir. Enfekte meme üzerine buz paketleri ya da sıcak kompresler konulabilir, hastaya ağrı kesici verilebilir, rahat bir sütyen giymesi tavsiye edilebilir. Bebeğe zarar vermeyecek antibiyotikler kullanılmalıdır. Ciddi ilerlemiş apselerde cerrahi yaklaşım gereklidir. Apse boşaltıldıktan sonra bebek emzirilmeye devam edilebilir. Anne sütüyle bebeğe enfeksiyon geçişi; Bir enfeksiyonun anne sütüyle bebeğe geçmesinden bahsetmek için enfeksiyonun diğer yollarla anneden bebeğe geçmediğini, anne sütünde ve bebekte enfeksiyon ajanının olduğunu ya da bebekte hastalığın klinik bulgularının bulunduğunu göstermek gerekir. Ayrıca enfeksiyon yapan mikrobun doğum öncesi ya da doğum sırasında bulaşmış olacağın da düşünülmelidir. Anne Hepatit B virüsü taşıyıcısı ise doğumdan sonra bebeğe enfeksiyon bulaşma riskini azaltmak için aşı ve koruyucu bir immünglobulin yapılmalıdır. Akut Hepatit A ve B varlığında emzirme kesilmelidir. Hepatit C varlığında da bebek emzirilmemelidir. HIV yani AIDS virüsü varlığında da emzirmenin kesilmesi faydalı olur. Süt verme döneminde ilaç kullanılmaz, ancak süt verme sırasında anne çeşitli hastalıklar nedeniyle ilaç kullanmak durumunda kalabilir. Böyle bir ilaç tedavisi bebeği iki şekilde etkiler. Birincisi kullanılan ilaç anne sütünü azaltabilir, ikincisi de kullanılan ilaç anne sütüyle bebeğe geçerek bebekte zararlı etkilere yol açabilir. Bu nedenle emziren annelerde de aynen hamilelerde olduğu gibi ilaçların bebeği etkileyebileceği mutlaka gözetilmelidir.
Lohusalık
Plasenta ve bebeğin doğumundan sonra başlayan anne vücudunda gebelik sırasında meydana gelen fizyolojik değişikliklerin ortadan kalkması ve genital organların gebelikten önceki şekline dönmesine kadar olan döneme lohusalık dönemi denilmektedir. Ortalama 5 hafta kadardır. Ancak annedeki organ ve sistemlerin gebelik öncesindeki haline dönmesi aylarca da sürebilir. Rahim küçülür, emzirme rahimin küçülmesinde önemli bir faktördür. Lohusa doğumdan sonra ilk 24 saat içinde mutlaka görülmelidir, doğum sonrası kanama miktarı oldukça önemlidir. Özellikle ilk 2 saat annenin kanamasının dikkatli takip edilmesi gereken bir dönemdir. Doğumu izleyen dönemde adet, emzirmeyen kadınlarda 6-8 hafta içerisinde başlar, emziren kadınlarda ise daha geç başlayabilir. Ancak emzirme her zaman adet mekanizmasını baskılamaz, meme verdiği halde gebe kalan kadın sayısı göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. Bu nedenle lohusaya aile planlaması konusunda eğitim ve danışmanlık verilmelidir. Doğumu izleyen ilk 2 gün lohusaya sıvıdan zengin bir diyet verilir. Diyet protein, meyve, sebze içermelidir. Bunun yanında aşırı beslenmeden kaçınılmalıdır. Lohusalıkta günlük beslenme ihtiyacı 2600-2800 kcal. dir.İlk günlerde ağır, posalı ve gaz yapan yemekler verilmemelidir. Ayrıca lohusaya sigara, alkol gibi sütle bebeğe geçeceği hatırlatılarak kullanmaması konusunda eğitim verilmelidir. Doğumu takiben 2. günde lohusa ayaktan duş alabilir. 6. haftada yapılacak jinekolojik muayenede bir patoloji yok ise cinsel ilişkiye izin verilebilir. Ayrıca 6. haftanın bitimi pap-smear testi için de uygun bir dönemdir. Doğum kontrol yöntemi olarak hormonal bir yöntemden ziyade rahim içi araç doğum yapmış bir kadında daha uygundur. Lohusaya izleyen dönemde karın adalelerinin tonusunu sağlamak amacıyla jimnastik hareketleri yapması tavsiye edilebilir. Normal doğumda egzersizlere 6. haftada başlanırken sezaryen olan hastalarda karın egzersizleri için en az 6 ay beklenmelidir. Lohusalık kadın hayatında önemli bir yer tutar, kadın bu dönemde özellikle ilk doğumu ise korku ve endişe içindedir, hayatına tüm sorumluluğu ve bakımı eşiyle birlikte üstleneceği bir canlı girmiştir. Bu nedenle anneye ihtiyacı olan tıbbi bakım yanında gerek bebek gerekse kendi sağlığıyla ilgili bilgiler vermeli, psikolojik yönden destek tam olarak sağlanmalıdır.